Alican Süner İsviçre'de Harikalar Yaratıyor

Ödüllü genç keman sanatçımız Alican Süner’in başarılarını ve mütevazı duruşunu uzun zamandır hayranlıkla izliyordum. Kendisi hem Avrupa’nın prestijli orkestraları ve şefleriyle önemli konserlerde yer alıyor, hem de bir yandan Zürih Tonhalle Orkestrası’nda ikinci başkemancılık görevini yürütüyor. Bir süre önce kaydettiği Paganini: 24 Caprices albümü ise, zorlu bir gündemde hepimizin ruhuna ve kalbine bir an olsun destek oldu. Mersin’de başlayıp İsviçre’ye uzanan tutarlı müzik kariyerini şimdi kendisinden dinleyelim...

Menekşe Tokyay Andante Dergisi

Öncelikle sanırım deprem esnasında yurt dışındaydınız, ailenizden etkilenen oldu mu?

Depremler esnasında Zürih'teydim. Ailemin çoğu Mersin'de yaşadığı için onlar etkilenmedi sayılır, ancak özellikle Hatay'da yaşayan yakın ve uzak aile üyelerimizden maalesef ağır şekilde etkilenenler oldu. Sağlık durumları iyi olsa da, birçoğunun evi girilemeyecek durumda olduğundan yeniden yerleştirilmek zorundalar, elimizden geldiğince destek olmaya çalışıyoruz. Babam aslen Hataylı olduğundan kaybettiği tanıdıkları var. Maalesef herkes için çok zor bir dönem.

Dünyaca ünlü sanatçılar afet ve felaketlerin üzerinden belli bir süre geçtikten sonra acıyı dindirmek ve paylaşmak için müzik yapıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Müziğin birleştirici ve iyileştirici gücüne inanıyor ve bunun uygun bir zamanda kullanılması gerektiğini düşünüyorum. Maalesef afetin ve yol açtığı kaybın büyüklüğü nedeniyle birçok etkinlik iptal edilmek zorunda kalındı. Ülkemizde bu gibi durumlarda konserler, özellikle de klasik müzik konserleri maalesef iptal edilen etkinliklerin başında geliyor. Konserlerin programı o anın gerektirdiklerine göre değiştirilse, kısaltılsa ya da yardım toplama konseri adı altında yapılsa bence hizmet etmesi için kullanılabilirdi, ülkemizde klasik müzik konserleri biraz eğlence amaçlı görülebiliyor, bence bunun da biraz etkisi var.

Şu anda çalışmakta olduğum, müzik direktörü Paavo Järvi yönetimindeki Zürih Tonhalle Orkestrası'nda, geçen sezon Ukrayna-Rusya savaşından sonra konserlerin bazılarının programlarındaki neşeli ve eğlenceli eserler biraz daha ağırbaşlı olanlarla değiştirildi. Savaştan etkilenenler için aynı zamanda çok sayıda yardım konseri de yapıldı. Elbette insan elinden çıkma bir savaş ve doğal afet olarak deprem farklı şeyler, ancak bu gibi durumlarda özellikle daha büyük endüstrilerin neredeyse ara vermeden devam edebilmesi (mesela futbol maçları), neden konserlerde de aynısının yapılamayacağı sorusunu akıllara getiriyor. Sosyal medyada da birçok sanatçı arkadaşımın benzer şekilde düşündüğünü gördüm.

Bu arada biz de Zürih Türk Musiki Cemiyeti iş birliğiyle, ünlü tenor Bülent Bezdüz ve şef Rustam Rahmedov başta olmak üzere diğer sanatçı arkadaşlarımızla 4 Mart'ta yapacağımız konseri "Depremzedeleri Anma ve Yardım Konseri" adı altında yapmaya ve çalacağımız eserlerden bazılarını değiştirmeye karar verdik.

Ağustos 2021’den beri Zürih Tonhalle Orkestrası çatısı altında çalıştığınız Paavo Järvi nasıl bir şef? Kendisiyle çalışmak kolay mı?

Paavo gerçekten şimdiye kadar çalıştığım en iyi şeflerden birisi, zaten uluslararası kariyeri de bunun bir kanıtı. Şeflik tekniğindeki mükemmelliğinin yanında herkeste olmayan, doğal ve birleştirici bir otoritesi var, bu da çalıştığı orkestradan maksimum bir performans almasını sağlıyor. Onunla çalıştığım bir buçuk yıl içerisinde çok geliştiğimi düşünüyorum. Yalnızca orkestrada çalmak konusunda değil, müzikal anlayışımın ve diğer kabiliyetlerimin de çok ilerlediğini gördüm. Aslında bunların hepsinin bir bütün olduğunu anladım ve sadece solistlik düşünen, biraz daha dar bir bakış açısından çıkmamı sağladı bu deneyim. Bu sayede ironik bir şekilde solistik kabiliyetlerimin de ilerlediğini gördüm 

Peki, geleceğe dair solistlik hayalleriniz var mı?

Tabii ki solistlik beni en mutlu eden şeylerden biri, hocalarımla da hep bu yönde çalıştım. Bu sezon Türkiye'de solo konserlerim de olmakta. Gürer Aykal yönetimindeki İzmir Devlet Senfoni Orkestrası ve Cem Mansur yönetimindeki Gedik Filarmoni Orkestrası ile çaldım. Ayrıca 12 Mayıs'ta İstanbul'da Alessandro Cedrone yönetiminde İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası ile konserim var. Ancak solistliğin yanında liderlik, oda müziği, hocalık gibi çok yönlü bir gelişime girmeyi arzuluyorum, çünkü hepsi birbirini besliyor. Elbette her şeyin bir zamanı var. Çalışmaya devam ediyorum, bir sonraki adımın ne olacağını hep birlikte göreceğiz. 

Önemli orkestralarda birinci kemancılık yaptınız, bu tecrübeleriniz size ne gibi katkı sağladı? Birinci kemancılık nasıl bir sorumluluktur? 

Müzikal gelişimimin bir parçası olarak orkestralarda da deneyimlerim oldu ve olmaya devam ediyor. Berlin Filarmoni Orkestrası'nın akademisinde yaşadığım ilk profesyonel orkestra deneyimi, Komische Oper Berlin, Cenevre'deki Suisse Romande gibi orkestralardaki konzertmeisterliğim ve şu anda birinci keman ve ikinci konzertmeisterlik görevlerini yürüttüğüm Zürih Tonhalle Orkestrası deneyimleri beni insan olarak da çok olgunlaştırdı. Öğrenmenin sınırı olmadığını gördüm ve bu beni daha mütevazı bir insan yaptı. Tabii ki çalışma ve hedeflerime ulaşma isteğimden bir şey kaybetmedim, ancak başarıya giden tek bir yol olmadığını gördüm ve bu beni daha da isteklendirdi. Orkestrada birinci ya da ikinci kemancılık gibi görevler elbette büyük sorumluluk, iyi orkestralarda bu grupların yerlerini değiştirseniz bile bir şey farketmez, çünkü iki grup da birbirini aratmaz. Ama başkemancılık çok daha büyük bir sorumluluk ve bence liderlik, herkesin doğasında olan bir şey değil.

Müzik eğitimi ve profesyonel çalışmalarınızın büyük kısmını yurt dışında gerçekleştirdiniz. İsviçre’de özellikle genç müzisyenlere verilen değeri nasıl tanımlarsınız?

Yaklaşık 17 yaşımdan beri yurt dışındayım, ondan önce Mersin'de değerli hocam Lily Tchumburidze ile çalıştım. Daha sonra Almanya'da geçen 12 senelik eğitim ve profesyonel yaşamım boyunca gördüğüm, genç müzisyenlere sağlanan imkânların yarısı Türkiye'de olsaydı, ülkemizdeki klasik müzik dünyası çok daha farklı yerlerde olabilirdi. Ben de Berlin'de yaşadığım 10 sene boyunca burslu okuma ve bana ödünç verilen değerli kemanlarla çalma şansına eriştim. İsviçre'de yaşadığım bir buçuk sene içerisinde gözlemleyebildiğim kadarıyla burada da durum farklı değil. Buradaki genç müzisyenler gerçekten çok şanslı.

İsviçre’de Türk müzisyenlerle görüşüyor musunuz? 

Zürih'te tanıştığım birçok olgun ve genç müzisyen var. Tonhalle'nin eski viyola sanatçılarından Ahmet Ediz ve keman sanatçılarından Kemal Akçağ ile iletişimimiz var. Ülkenin geri kalanında çok yetenekli Türk müzisyenler olduğunu biliyorum. Ayrıca şef Howard Griffiths ve eşi Semra Hanım'la görüşüyoruz. Bunun yanında Almanya ve Türkiye'deki önemli orkestralarda çalışan sanatçı dostlarım, hocalar ve solistler de var.

300 yıllık Testore yapımı bir keman çalıyordunuz ve sanırım 30 yaşına kadar kullanma hakkınız vardı. Şu an hangi kemanla çalışmalarınızı sürdürüyorsunuz? 

Son dört senedir ödünç kullanmış olduğum, 1700 yılı Carlo Giuseppe Testore yapımı kemanımı kısa süre önce Hamburg'taki Deutsche Stiftung Musikleben'e (Alman Müzik Derneği) iade etmek zorunda kaldım, çünkü derneğin politikasında 30 yaş sınırı var. Maalesef esneme yapılmadı.

Şu anda elimde İstanbul'dan değerli lüthiye Nurgül Çomak'ın 2022'de yaptığı bir keman var. Kendisiyle geçtiğimiz Haziran'da tanıştık ve benim ülkemden bir kadın lüthiyenin yapmış olduğu bu kemanı çok beğenerek almaya karar verdim. Gerçekten çok iyi yapılmış ve potansiyeli yüksek bir enstrüman olduğunu söylemeliyim. Ayrıca Nurgül'le de çok iyi bir arkadaşlığımız oluştu. Ancak önümüzdeki haftalarda ve aylarda yapmak istediğim başkemancılık odisyonları ve solo konserlerim olduğundan, daha eski, sesi halihazırda açılmış ve çalınmış bir kemana ihtiyacım var. Bu yüzden acil olarak eski bir enstrüman arayışındayım.

Testore kemanınızla nasıl bir bağınız vardı? Onunla hangi kayıtları yaptınız?

Testore kemanımla Komische Oper ve Tonhalle'deki pozisyonlarımı kazandım, başkemancı ve solist olarak birçok konser verdim ve geçtiğimiz haftalarda Tonhalle Zürich'te kaydettiğim Paganini: 24 Caprices albümü başta olmak üzere birçok eser kaydettim. Bu keman en uzun süre çaldığım ve beraber en çok şey başardığım kemanlardan birisi oldu, bu yüzden onunla özel bir bağım vardı ve geri vermek zorunda kaldığım için çok üzgünüm. Umarım yakın zamanda benimle bütünleşecek ve beraber çok şey başaracağım bir kemana sahip olabilirim. 

Peki, Paganini dendiğinde bir kemancı olarak aklınızda, kalbinizde nasıl hisler uyanıyor?

Mersin'de okumuş olduğum süre boyunca Paganini kaprislerin büyük bir kısmını konserlerde ve sınavlarda çalmıştım. Bir yandan o zamanlardaki Paganini çalma motivasyonumla şu ankinin aynı olmadığını söylemeliyim. Bu eserleri küçükken çalmış olmanın teknik gelişimiminde önemli bir rol oynadığı gerçeğiyle beraber, bunun müzikal anlamda göstermiş olduğum gelişme ile birleşmesiyle bu eserleri çok daha farklı yorumlayabileceğimi düşündüm. Paganini'nin eserlerini sıkıcı ve yalnızca teknik beceri gösterisinden ibaret görenler de dahil olmak üzere, birçok insanda bu konuda farklı hisler uyandığına şahit oldum. Ama eğer bir fark yaratmak istiyorsanız, zaten hiçbir eser teknik gösteriden ibaret olmamalı, bunun Paganini ya da Mozart olması farketmez.

Size ilham kaynağı olan keman virtüozları kimler peki ve neden?

Çalışmalarım süresince birçok kemancıyı gözlemleme ve bazılarıyla çalışma şansına sahip oldum. Hepsi farklı yönlerden bana ilham verdi. Birkaç örnek verecek olursam, zamanımızın solistlerinden Frank Peter Zimmermann'ın ve Janine Jansen'in tutkulu ve seyircinin kalbine ulaşan çalışları çok hoşuma gider. Eski okuldan David Oistrakh benim için mütevazılığı, sahne duruşu ve kemanının tonunun güzelliğiyle en tepededir. Bunun yanında güncel müzik dünyasından, özellikle liderlik ve orkestrayı çalışıyla yönetme becerisi konusunda ilham aldığım Berlin Filarmoni Orkestrası'nın başkemancılarından Noah Bendix-Balgley ile çalışmış olmaktan çok mutluyum. Tabii ki diğer değerli hocalarım Prof. Nora Chastain ve Lily Tchumburidze'den de pedagoji ve öğretmenlik konusunda çok şey öğrendim.

En unutulmaz sahne hatıranız nedir?

Hayatım boyunca unutamayacağım birçok sahne deneyimim oldu. İki tanesi aklıma geliyor, ikisi de maestro Herbert Blomstedt ile... 2017'de Berlin Filarmoni'deyken 90 yaşında sahneye o hızlı adımlarla gelişini, genç bir delikanlı enerjisiyle Bruckner yönetişini hiç unutmam. Ne şanslıyım ki, yollarımız birkaç ay önce Tonhalle'de tekrar kesişti. 95 yaşında olmasına rağmen uzun bir süre daha mesleğine devam edecek gibi duruyordu. Onunla yaptığımız konserler bana her anlamda büyük ilham verdi. 

Başarılı bir patikadan ilerliyorsunuz... Kariyerinizde değiştirmek istediğiniz herhangi bir hata veya tercihiniz oldu mu?

Geçmişte daha iyisini yapabileceğimi düşündüğüm çok şey olsa bile, yaşadığım hiçbir şeyi değiştirmek istemezdim. Belirli bir düzeyde ve yönde eğitim verildikten sonra herkes kendi yolunda ilerlemeli ve tecrübesini edinmeli bence. Yapmış olduğum hatalardan ders aldığımı düşünüyorum, hâlen hata yapmaktan da korkmuyorum. Ancak şimdiye kadar yapmış olduğum tercihlerin ve hataların tümünün beni getirmiş olduğu noktadan da çok mutluyum.

Röportajın linki

Alican Süner

Turkish classical violin soloist Alican Süner

https://www.alicansuner.com
Next
Next

Gedik Filarmoni Orkestrası'nın ikinci konseri 17 Kasım'da Süreyya Operası'nda!